27 Nisan 2017 Perşembe

WikiLeaks Ekseninde İktidarın Gözetimindeki Toplum



Yeni medya, kendisinden önceki medyaların geleneksel bir hale bürünmesinde etkin rol oynayan bir araçtır. Bir zamanların yeni medyası televizyon günümüzde artık geleneksel medya kategorisinde yer almaktadır. Televizyonun yerini ise çağın en büyük nimetlerinden olan internet ve onunla birlikte var olan birçok araç almıştır.

Julian Assange
Karşımıza çıkan her yeni medya aracı doğru orantılı bir şekilde insanlar üzerindeki etkisini de arttırmaktadır. Zira onları yönlendiren kişiler hedef kitleyi denetim ve gözetim altında tutmayı istemekte ve bu doğrultuda hareket etmektedirler. Dünyada var olan devletler, varlıklarını sürdürebilmek ve öteki devletler tarafından ele geçirilmemek için bir dizi gizli kapaklı işlerle ilgilenmektedirler. Peki halklardan gizlenen bu bilgiler günün birinde ortaya çıkarsa ne olur?

İşte WikiLeaks bizlere bunun yanıtını veriyor. Çin, ABD, Tayvan, Güney Afrika, Avustralya ve Avrupalı bir grup muhalifin arkasında bulunduğu WikiLeaks, kendisini hükümetlerin ve diğer organizasyonların hassas bilgilerini yayınlayan bir örgüt olarak tanıtmaktadır. İsveç merkezli olduğu bilinen ve 4 Ekim 2006 tarihinde internete katılan bu oluşumun en bilindik yüzü ise Avustralyalı gazeteci ve aktivist Julian Assange.

WikiLeaks'in geçmişini anlatan aynı isimli belgeselde de gördüğümüz üzere, örgüt birçok ülkenin çok gizli bilgilerini internet ortamında "dünya vatandaşları"na açmış ve görevini yerini getirmiştir. Kimi belgeler  büyük devletlere ek olarak tüm dünyada sansasyonel etkiler yaratmayı başarmıştır. Birçok ülkenin WikiLeaks'i düşman olarak gördüğü ve çalışanlarını tutuklamak istediği de bilinen bir gerçek. Kısa bir süre önce açıklama yapan ABD Adalet Bakanı Jeff Sessions da birincil önceliklerinin bu olduğunu dile getirmişti.

20. Yüzyıl'ın en büyük sosyologlarından Michel  Foucault, görünmez bir iktidarın hayatlarımızın içine kadar sızmış olduğundan söz eder ve bunu da "Panoptikon" metaforu ile açıklar. Her şeyi gören ulu bir gözün varlığı, insanları izlenme psikolojisine sokmaktadır. Ezelden beri süregelen bu anlayış biçimi iktidar sahiplerinin elini güçlendirip hayatta kalmalarını sağlarken, insanları da denetim altında tutmayı sağlamaktadır.

Jeremy Bentham (solda), Michel Foucault (sağda)
Mısır Mitolojisi'ndeki "Horus" figürü, YüzüklerinEfendisi serisindeki "Sauron" karakteri, George Orwell'ın 1984 romanındaki "Big Brother" olgusu insanlarda sürekli bir izleniyor olma düşüncesi yaratmaktadır. İşin kurgu yönünü bir tarafa bırakırsak eğer, günlük hayatımızda neredeyse her adımımızı izleyen kameraların varlığı bu duruma çok iyi bir örnek olarak verilebilir. İnsanların adeta birer distopya içinde yaşadığını söylemek elbette yanlış olmaz.

İçinde bulunduğumuz çağda insanlar daha bilinçli, eğitimli ve güçlü olmasına rağmen, günlük yaşantılarında her an izlenildikleri düşüncesiyle zaman zaman otokontrole başvurmaktadırlar. Sosyal medya hesaplarımızdan paylaştığımız şeyleri üçüncü kişilerin görme tehlikesi, telefonumuz ve bilgisayarımızda tuttuğumuz dosyalara birilerinin erişebileceğini bilmek her şeyden önce daha temkinli olunmasını sağlamaktadır. Vardığımız sonuç ise Jeremy Bentham'ın "görünmeden gözetleme" olgusunun içimize işlemiş olduğudur. Bir nevi, bizler için "sürekli gözetleniyormuş hissi" yaratan var olan iktidardan korkarak yaşıyor ve o iktidarın kendi devamlılığını sağlamasına katkıda bulunuyoruz.

Devletlere bağımlı olarak yaşamak zorunda olan insanların, herhangi bir devlete aidiyet duygusu bulunmayan WikiLeaks tarafından aslında bir nevi gözetildiği sonucunu çıkarmak mümkün. Dünyada olup bitenler hakkında insanları bilgilendiren ve bilinçlendiren bu örgüt, insanları denetim ve gözetim altında tutanları gözetleme işini üstlenerek bir karşı atak oluşturmakta ve insanların içini bir nebze de olsa ferah tutmasını sağlamaktadır.

Sonuç olarak, iktidar mekanizmaları kusursuz bir şekilde işlemeye devam ediyor ve bunu teknoloji ve onun getirilerinden biri olan yeni medyayı kullanan halk üzerinden sağlıyor. Gözetlenenlerin sırtından geçinmeyi adet haline getiren iktidarlar devamlılıklarını sürdürürken, onların karşısına geçip tokmağını masaya sert bir şekilde indiren WikiLeaks tebriği ve desteği hak ediyor.


Kelime Sayısı: 521

8 Nisan 2017 Cumartesi

Sansürlerin Efendisi: Ian McKellen


Sansür, en kısa tabirle kötü bir olaydır ve her ne sebeple olursa olsun yapılmaması gerekir. Herhangi bir basılı materyali veyahut orada yer alan bir kısmı sansürlemek korkutucu bir olaydır. Bunu, canlı bir yayında, konuşmacı karşısındaki kalabalıkla henüz yeni konuşmaya başlamışken ve üstelik kendini tanıttığı esnada yapmak ise çok daha vahim bir tablo çıkarıyor ortaya.

Bu şanssız isim, Türkiye'ye ilk defa gelen dünyaca ünlü İngiliz oyuncu Sir Ian McKellen. Kendisini daha çok Yüzüklerin Efendisi'nde Büyücü Gandalf ve X-Men serisinde Magneto karakterleri ile tanıdığımız usta oyuncu, bu yıl İstanbul Film Festivali kapsamında İKSV ve British Council Türkiye iş birliği ile İstanbul'a getirildi. Yaklaşık 1 hafta şehirde kalacak ve sinemaseverlerle çeşitli etkinliklerde buluşacak olan McKellen, festivalin açılış konuşmasında hoş olmayan bir sansüre maruz kaldı.

KaosGL'nin haberine göre, Birleşik Krallık’taki LGBTİ hareketinin önde gelen isimlerinden olan ve eşcinsel olduğu bilinen Ian Mackellen sahnede kısaca kendini tanıttığı esnada "Açık bir gay olarak" cümlesi simultane çeviri yapan şirketin çevirmeni tarafından Türkçe'ye çevrilmedi. Kısa bir süre içinde fark edilen bu skandal olay, sosyal medyada hızla yayıldı ve oyuncuya verilen "Yaşam Boyu Başarı Ödülü" bile bu olayın gölgesinde kaldı.

Her şeyden önce, İKSV gibi kaliteli bir kültür oluşumunun böyle istenmeyen bir olayın içinde yer alması kitleler tarafından hayretle karşılandı ve değerli bir oyuncuya böyle bir ayıbın yapılmış olması sebebiyle en azından bir özür dilenmesi talebinde bulunuldu.

Olaya ilişkin İKSV resmi Twitter hesabından yapılan açıklamada ufak bir aksilik yaşandığı ve kasten böyle bir şey yapılmadığı dile getirilerek böyle bir algı oluşturulmaya çalışıldığının altı çizildi. Açıklamanın yetersiz oluşu sebebiyle bunun bir sansür olduğuna inananların sayısında azalma meydana gelmediği gibi, tepkilerin dozu da artış gösterdi.

Dünyaca ünlü tiyatro ve sinema oyuncu Sir Ian McKellen'a yapılan bu sansür olayı, her şeyden önce ülkenin dış basındaki temsiline zarar verecek ve İstanbul Film Festivali'nin yurt dışındaki konumunu sarsacak kadar kötü bir olay. Neyse ki McKellen koca ülkeyi ve içi sinema ile dolup taşan gençleri tek bir çevirmen nezdinde değerlendirmeyecek kadar büyük bir sanatçı ve onun festivale katılıp konuşma yapmış olması dahi festivalin prestiji açısından oldukça önem teşkil eden bir hamleydi.

Bu tip sığ düşünceli insanların böyle büyük organizasyonlarda yer almasının önüne geçilmesi ve daha büyük sanatçıların her daim ülkemizi ziyaret emesi dileğiyle. Festivalde film izlemek için bilet satın alan sinemaseverlere de şimdiden keyifli seyirler.


Kelime Sayısı: 369

7 Nisan 2017 Cuma

Teknoloji Vasıtasıyla Dijitalleşen İnsan Duyguları



21. Yüzyıl insanının şüphesiz en büyük problemlerinden biri teknoloji ile verdiği savaş. Hemen her alanda karşımıza çıkan teknoloji, insan yaşamını da yakından etkilemeye devam ediyor.

Hayatımızın her anında dijital aygıtlarla çevrelenmiş bir halde yaşıyor ve onların yokluğunda bir eksiklik hissediyoruz. İçinde bulunduğumuz dünyada robot teknolojisinin her geçen gün daha iyi bir seviyeye çıktığı bilinen bir gerçek. Yakın bir gelecekte ise insanların robotlarla çok daha fazla içli dışlı olacağı bilim insanları tarafından sürekli dile getiriliyor. Yaşamımızı çevreleyen aygıtlar arasına artık yapay zeka sahibi robotların da katılacak olduğu gerçeği dünyanın çeşitli yerlerinden gelen haberlerle perçinleniyor. Bunların son örneği ise Çin Halk Cumhuriyeti'nden.

Tekno Bilgi'nin haberine göre, Çin'de yaşamakta olan 31 yaşındaki Zheng Jiajia isimli bir mühendis kendi ürettiği robotla evlendi. Bilimkurgu senaryolarını aratmayan haberin gerçekliği sorgulandığında herhangi bir abartı bilgiye rastlanmadığı görülüyor. Kendi geliştirdiği ve "Yingying" adını verdiği robotla evlenen mühendis Jiajia, ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir sevgili bulamadığını ve bu sebeple böyle bir yönteme başvurduğunu dile getiriyor. Yalnız kalmamak için bu sıra dışı fikri hayata geçiren Zheng Jiajia'nın düğününe ailesi ve yakın çevresi de katılarak onu bu mutlu gününde yalnız bırakmadılar.

Bu sıra dışı haberle bir anda ülkesinin ve dünyanın gündemine oturmayı başaran Çinli bilim insanı, sahte ilişkilerden sıkıldığını dile getiriyor ve robotu yalnızca kendi istekleri doğrultusunda tasarladığını vurguluyor. Yingying, Çince karakterleri algılamasının yanı sıra, sesli komutlara da basit yanıtlar verebiliyor. Buna ek olarak, ev işlerinde de oldukça iddialı oluğu söyleniyor.

Daha önce kısa bir süreliğine Huawie şirketinde de çalışan Zheng Jiajia, şu an Hangzhou'da Dream Town'da çalışmaya devam ediyor.

İlk olarak Çek yazar Karel Capek'in 1920 yılında yazdığı Rossum's Universal Robots (Rossum'un Evrensel Robotları) isimli tiyatro metni ile literatüre kazandırılan "robot" kelimesi, Rus asıllı Amerikalı yazar Isaac Asimov tarafından geliştirilen "Üç Robot Yasası" ile birlikte iyiden iyiye edebiyat dünyasında (özellikle de bilimkurgu edebiyatında) yer bulmaya başlamıştı. Sonrasında bilimkurgu filmleriyle karşımıza sıkça çıkan robotlar, bilim insanlarının da geçmişten günümüze dek en fazla kafa yorduğu alanlardan biri olagelmiştir. 21. Yüzyıl'da ise görüldüğü üzere artık insanlarla ilişki kurma noktasına kadar gelen robot teknolojisi, dijital bir uçurum yaratmasının yanı sıra, insan-insan ilişkilerinin yerini artık insan-robot ilişkilerinin alacağının da sinyallerini veriyor.

Bahsi geçen habere çok yakın bir senaryoyu 2011 yılında yayın hayatına başlayan Black Mirror isimli dizinin "Be Right Back" isimli bölümünde izlemiştik. Bu sayede aslında bilimin, bilimkurguyu takip eden bir tür olduğu sonucuna varmak da pekala mümkün.

Görünen o ki, her geçen gün robot teknolojisiyle ilgili ilginç haberlerin sayısı artış gösterecek. Fakat yakın bir gelecekte bu tür haberler de tıpkı öteki alanlardaki haberlerde olduğu gibi insanlar nezdinde sıradanlaşma eğilimi gösterecek.


Kelime Sayısı: 416

15 Mart 2017 Çarşamba

Düşsel Edebiyatın Kaliteli Adresi: Kayıp Rıhtım

"Fantastik Edebiyatta Kaybolanlara" sloganıyla, 1 Ocak 2008 günü yayın hayatına başlayan Kayıp Rıhtım, arkasına diğer düşsel edebiyat türlerinin de rüzgarını alarak varlığını devam ettirmiş ve kısa bir süre önce ise 9. yaşını kutlamıştır. Fantastik edebiyata ek olarak, bilimkurgu, korku & gerilim, polisiye gibi türleri de bünyesine katan site, çok renkli bir yapıya bürünerek edebiyatın bu alt türleri hakkında okurlarına haberler sunmaya başlamıştır.

Her yeni yıl ile birlikte, her yeni medya organında olduğu gibi birçok yenilik ve değişikliğe giden Kayıp Rıhtım, haberlere ek olarak, tanıtım, inceleme, eleştiri, köşe yazısı, kitap önerileri gibi birçok yazı türünü de siteye entegre etmiş ve bu sayede hem daha çok okura ulaşmış hem de okur isteklerine daha fazla karşılık verebilmiştir. Yaklaşık 2 yıl önce ise sloganında ufak bir değişikliğe gitmiş ve "Edebiyatta Kaybolanlara" olarak içerik üretmeye devam etmiştir. Günümüzde ise edebiyatın yanı sıra, sinema alanına da göz kırpan bir site halini almıştır.

Yabancı kaynaklara düşen haberleri en kısa sürede Türkçeleştiren ve Türkiye'deki haberleri de derleyip okurlara sunan Kayıp Rıhtım, alanında özgün içerik üreten sitelerin başında gelmektedir.

Yaklaşık 1 yıl önce sitenin temasında değişikliğe giden Kayıp Rıhtım, yeni tema ile birlikte daha modern bir kimliğe bürünmüştür. Yeni tema ile birlikte okur dostu olma anlamında büyük bir adım atan site, mobil kullanıcılar için de uygun bir hale getirilmiştir.

Kayıp Rıhtım'ın eski teması 


Kayıp Rıhtım'ın yeni teması






















Sitenin sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Hakan Tunç'tur. M. İhsan Tatari ve Hazal Çamur da Genel Yayın Editörü olarak sitedeki görevlerine devam etmektedirler. Onur Selamet, Bahri Doğukan Şahin, Beyza Taşdelen ve Türker Beşe ise serbest editör olarak siteye içerik eklemekte ve eklenen içerikleri de redakte etmektedirler. Ana yazar kadrosunu oluşturan kişiler ise şunlardır: Burak Mermer, Burak İpek, Bengü Akagül, A. Orçun Can, Bülent Özgün, Cemalettin Sipahioğlu, Mehmet Berk Yaltırık, Okan Akıncı, Setenay Karaçay ve Ümit Kireççi. Bu kişilere ek olarak, yeni yazarlara da her daim kapısını açık tutan sitenin nihai amacı ise edebiyat alanında ilk akla gelen sitelerden biri olmayı başarmak.

Site yönetimine ulaşmak için "İletişim" sekmesine tıklayıp, adınızı, soyadınızı, mail adresinizi yazarak mesajınızla birlikte gönder butonuna basmanız yeterli. Siteyle iletişime geçmemin bir diğer yolu ise kayiprihtim@gmail.com adresine mail atmak.